fbpx
Öngösterim Görseli

KIŞ 2024 – Edebiyat, Kültür ve Sanat Programı

KİTAPLAR

• Zygmunt Bauman, Yaşam Sanatı
• Vigdis Hjorth, Miras
• Matsuo Bashō, Kuzeye Giden İnce Yol
• Carl-Johan Vallgren, Bir Garip Aşk Öyküsü
• Alain Corbin, Sessizliğin Tarihi, Rönesanstan Günümüze

 

Kitap okumaya nereden başlayalım?

Yeni okuma hedefleriyle başladığımız 2024’de, her seneden farklı olarak okuma eylemini daha keyifli bir hale getirmeye ne dersiniz? Kimisine göre yıllık kitap listeleri oluşturmak, kimisine göre rastgele seçimler yaparak kitap satın almak… Kişiden kişiye farklılık gösterebilen bu okuma eylemi, ancak bir mecburiyet olmaktan çok rutinimiz haline gelerek daha keyifli hale gelebilir. Okuma alışkanlığını rutin hale getirmek de okumamız gereken değil de, gerçekten ilgimizi çeken, okurken keyif alabileceğimizi düşündüğümüz kitaplarla bu serüvene başlamakla mümkün. Herkesin okuma anlamında ilgi alanları farklı olabileceği gibi, bu alışkanlığı edinmek isteyenler için bir derleme yapacak olursak, aşağıda bahsedeceğim şu kitapları öneri mahiyetinde görebilirler…

 

Yalıtılmış bir varlık değilsin,
Unutma ki kozmosun biricik, yeri doldurulamaz bir parçasısın.
Sen insanlık bulmacasında köklü bir parçasın.

Epiktetos, Yaşam Sanatı

Postmodern felsefe alanında önemli katkıları olan Zygmunt Bauman’ın Yaşam Sanatı kitabı, aslında rutin okuma alışkanlığı edinmede başlanabilecek çok güzel bir kitap. Bunun sebebi aslında kitap ağır gibi görünse de, modern insanın yaşam içerisinde verdiği mücadeleyi mutlulukla ilişkisi üzerinden akıcı şekilde ele alması. Bauman burada postmodernizmin de büyük bir sorunu haline gelen “tüketim toplumu” meselesinin içine çekilmiş modern insanı benmerkezciliğinden ötürü mutlu olamayışı üzerinden değerlendiriyor. Aslında mutluluğu ararken insanın, modern yaşamda yalnız olduğu ve bu yalnızlıkla da mücadele etmek zorunda olduğu bir gerçektir. İşte Yaşam Sanatı bu mücadeleyi bir sanat olarak görerek, okuyucuyu bu sanatın icrasının derinliklerine inmeye teşvik ediyor. Tam da bu yüzden ayın okunası, tavsiye edilesi kitaplarının başında geliyor.

… Rutinlerin belirlediği bir yaşam sürmüş, rutinlerle ayakta kalmıştım, ama sonra bu olmuş, varoluşumu paramparça eden gerçekle acı bir şekilde karşı karşıya kalmıştım…

Çok farklı bir hikaye üzerinden derin bir konuyu ele alan Vigdis Hjorth’un Miras romanı da listenin ikinci sırasına yerleşiyor. Vigdis Hjorth, çağdaş Norveç edebiyatının en önemli yazarlarından biri ve bu romanı da oldukça ses getirmiş. Miras aslında konu olarak bir ailenin başından geçenleri işlemesiyle oldukça sıradan bir içeriğe sahip gibi görünse de, aile kavramının da çok daha içine iniyor. Yaşama sahip çıkma, her şeye rağmen var olma ve görünürdeki dünyanın maskelediği acıların açtığı yaralar gibi karanlık bir hikayeyi trajik taraflarıyla beraber konu eden Miras, tam da bu yüzden Bauman’ın Yaşam Sanatı ile de bağlantılı. Yaşam Sanatı’nı içselleştirdikten sonra Miras tüm bu okuduklarınızı yorumlayabileceğiniz, sadece teoride değil pratikte de yaşam kurallarını pekiştirebileceğiniz kıymetli bir kitap.

Şimdi sırada bir Japon yazarın eseri var. Japonya’nın Edo döneminden çok önemli bir şair olan Matsuo Bashō, “haikai no renga” adlı şiir türünün ustasıdır. Bu şiir türüne sadece “renga “adı da verilir ve aslında bağıntılı şiir olarak geçer. Renga; asil, eğitimli insanların yazdığı bir şiir türü olarak görülür. Şairin Kuzeye Giden İnce Yol adlı eseri de yazarın beş yolculuğunda tuttuğu notlar ve onlarla birlikte yazılan haikulardan oluşuyor. Kitap aslında 17. yüzyıl sonlarında, eski şairlerin eserlerinde kaleme aldıkları yerleri görme arzusu ile yürüyerek yaptığı yolculuğu anlattığı bir seyahat güncesi. Kitabın bir yolculuk temasına sahip olması bana biraz Dante’nin İlahi Komedya’sını çağrıştırsa da, tabi ki burada saf gerçekliğe sahip, daha akıcı ve öz bir yazımdan bahsediyoruz. Eser, dünyanın en kısa şiir türü sayılan Haiku ve düzyazıdan oluşuyor.

Yabancı şairlerin şiirlerini okurken elbette çeviride bazı anlamları ve vurguları kaybediyoruz. Bu haliyle de belki ilk enerjisini kaybediyor gibi geliyor. İmkanımız varsa her zaman orijinal dilinden o şiirleri okumayı önersem de, çok iyi çevirilerle aslına yakın derecede o anlamı yakalamamız mümkün olabiliyor. Bashō’nun Kuzeye Giden İnce Yol’u bu anlamda yoruma açık ve tartışılır. Fakat yazarın gittiği yerleri anlattığı bölümler, okuyucunun hayalinde canlandırması ve onda merak uyandırması açısından çok değerli. Bu merak duygusuyla insan kendisini bu yerlere gitmek, oraları keşfetmek isterken buluveriyor. Hiç şüphesiz, eseri okuduktan sonra internette fotoğraflara dalabilir ve hayaller kurmaya devam edebilirsiniz.

Bütün bu olanları nasıl biliyorsun? dedi Schuster.
Görüyorum… yo, hissediyorum… eğer çabalarsan sen de başarabilirsin…

Gerçeklikle hayal arasında bir yerlerde, benim biraz da Victor Hugo’nun Notre Dame de Paris’i ile bağ kurduğum Carl-Johan Vallgren’in Bir Garip Aşk Öyküsü romanından bahsetmem gerekiyor sizlere. Güzel ve çirkinin aşk öyküsü adı altında, insanlığa dair çok önemli mesajları bünyesinde barındırıyor. Carl-Johan Vallgren’in kim olduğundan söz edecek olursak, kendisi İsveçli bir yazar ve aynı zamanda müzisyen. Bir Garip Aşk Öyküsü romanı, Vallgren’e İsveç’in en önemli edebiyat ödülü olan August’u getirmiş. Aslında romanı bu kadar değerli yapan, içerisinde insan olmanın da anlamını okuyucuya sorgulatması diye düşünüyorum. İnsan olmaya ve insanlığa dair belli değerler üzerinden ilerleyen romanda bir hilkat garibesi olan ana kahramanın içsel güzelliğinin, insanlara dair ufak gibi görünen birçok şeyi derinlemesine hissedip anlayabilmesinin verilişi de kitabın akışı içinde çok güzel ilerliyor.

Pireden yıldıza, her varlık kulak kesilmeli enginliğe (…)
Sanır mısın ki nehirdeki suyun, ormandaki ağaçların
Diyecekleri olmasa sesleri ayyuka çıkar (…)
Sanır mısın ki otun ve gecenin bürüdüğü mezardan
Bir şey çıkmaz sessizlikten başka (…)

Sessizlik, var oluşu durduran ama aslında var olmamızın bir nedeni. Sessizlik, belki de dünyanın en anlamlı şeyi. Peki sessizliği ne kadar anlayabiliyoruz veya sessizliğin ne kadar farkına varabiliyoruz? Sessizlik, günlük insan hayatının her an içerisinde. Sessizlik, gürültüden hiçbir şey duymazken bile dinleyebileceğimiz bir şey. Sessizlik hakkında bizden fazla kafa yoran Fransız tarihçi Alain Corbin, “Rönesanstan Günümüze Sessizliğin Tarihi” kitabında çok şey anlatıyor. Kitap, bir kuram üzerinden gitmekten çok, örneklerle beraber sinema, edebiyat, resim alanlarından atıflarla sessizliğin tarihini inceliyor: Sessizliğin ressamı Caspar David Friedrich’in “Sis Denizi Üzerindeki Gezgin” tablosu sanat tarihine nasıl kazınmıştır? Sessizlik ekolü sinemada nasıl ele alınmıştır? Sessiz sinema nasıl bu kadar çok şey anlatırken, sesin sinemaya girmesiyle bedenler sözden kısmen kopmuştur? “Söz, sessizliğin konuşmasına engel olur” diyen Ionesco, aslında ne demek istemiştir?

İşte Sessizliğin Tarihi, sessizlik adı altında birçok şeyi okuyucuya sorgulatan, alışılmışın dışında bir kitap olarak çıkıyor karşımıza…

Senenin ilk kitap listesini hazırlarken, özellikle herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği, içinde var olanı daha derin sorgulayıp, kendini geliştirebileceği kitaplar seçmeye özen gösterdim. Keyifli okumalar dilerim…

MÜZİK KEŞFİ

  • Puding Band, Hadi Kalk Gidelim
  • Dolu Kadehi Ters Tut, Dilerim Ki
  • Teoman, Denizdeyim
  • Voo Voo, Gdybym

KONSER

• Rock müziğin özgün gruplarından Redd, Redd Senfoni konseriyle 27 Ocak tarihinde Zorlu PSM’de. 2 Mart’da da Redd, Dorock XL Kadıköy’de sahnede sevenleriyle buluşacak!

• Türkiye’de Indie rock genre’ının önemli gruplarından olan Birileri, 1 Şubat’da DOROCK XL Kadıköy’de sahnede!

• Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın dünya çapında ayakta alkışlanan keman virtüözleriyle sahneyi paylaşacağı konserlerden biri olan, Carlo Tenan’ın yönettiği Sonsuz Ufuklar 15 Şubat günü Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde konser veriyor!

• Fransız Sopranosu Emma Shapplin 19 Şubat’ta Zorlu PSM Turkcell Sahnesinde hayranları ile buluşuyor!

• Dünyanın en iyi tribute gruplarından biri olarak bilinen Nirvana Tribute Band, yüksek enerjili canlı performanslarıyla 20 Şubat’da Zorlu PSM’de sahne alacak.

• İkiye On Kala, 21 Şubat tarihinde IF Performance Hall Beşiktaş’da sahne alıyor!

OPERA VE BALE

• İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nden Tchaikovsky’nin Fındıkkıran balesi, 1,3, 10 Şubat tarihlerinde Türk Telekom Opera Salonu’nda!

• Wolfgang Amadeus Mozart’ın bestelediği, opera literatürünün başyapıtları arasında sayılan Don Giovanni, 18, 20 Ocak ve 8, 14 Şubat tarihlerinde Türk Telekom Opera Salonu’nda!

• Alman şair Heinrich Heine’nin “Almanya Üzerine” adlı kitabında anlattığı Wililer Efsanesi’nden alınan Giselle, romantik balenin en önemli eserlerinden biri olarak; seyircilere aşk, tutku, hüsran gibi çoklu duyguları bir arada yaşatmak üzere 29 Şubat tarihinde Türk Telekom Opera Salonu’nda sahnelenecek.

SİNEMA

• Bu yılın merakla beklenen filmlerinin başında gelen Yorgos Lanthimos yönetmenliğindeki Poor Things, 9 Şubat’da vizyona giriyor.

• R. Marcus Green’in yönetmen koltuğunda oturduğu, Bob Marley’nin hayatını ve müziğini konu alan Bob Marley: One Love’ın vizyon tarihi 16 Şubat olarak belirlendi.

• Bilim-kurgu ve aksiyon türünde, Dakota Johnson, Sydney Sweeney ve ısabela Merced gibi isimlerin başrolünde olduğu Madame Web, yine 16 Şubat tarihinde izleyicilerle buluşacak.

 

BELGESEL

• John Maloof ve Charlie Siskel tarafından yazılıp yönetilen Finding Vivian Maier belgeseli, fotoğrafçı Vivian Maier’in bilinmeyen yönleriyle beraber hayatını ve ölümünden sonra dahi yeni yeni ortaya çıkan mirasını konu alıyor.

• 2019 yapımı, hem gerçek hem kurgusal öğelerin yer aldığı, Rolling Thunder Revue: A Bob Dylan Story by Martin Scorsese belgeselinde, modern röportajlar da yer alıyor.

• Chris Smith’in yönettiği Sr. , Robert Downey Jr. ile babası Robert Downey Sr. arasındaki kariyeri ve ilişkiyi inceleyen, aynı zamanda oğuldan babaya bir saygı duruşu niteliğinde de olan bir belgesel film olarak karşımıza çıkıyor.

Bir Fotoğraf Dehası: Vivian Maier

Bu ay 1 Şubat 1926’da Amerika’da doğan fotoğrafçı Vivian Maier’i anıyoruz. Amerika’da doğmasına rağmen, gençliğinin büyük bir kısmını Fransa’da geçiren Vivian Maier’in fotoğraf çekmeye başlaması, 1951 yılında Amerika’ya dönüp bakıcılık yapmaya başladığı tarihlere denk düşüyor. Aslında bundan iki sene önce daha Fransa’dayken amatör Kodak Brownie makinesiyle ilk fotoğrafları üzerine hayli zaman harcamış Maier. Amerika’ya geldiğinde ise kendine pahalı bir Rolleiflex fotoğraf makinesi almış. Rolleiflex ile beraber Maier’in gözü tamamen değişmiş ve daha çok spontan anlar yakalayabildiği sokak fotoğraflarına yönelmiş. Bir sene sonrasında artık Maier’in sanatsal anlamda klasikleşmiş tarzının oturduğunu söyleyebiliriz. Bu süreden sonra 50 yıl boyunca fotoğraf çekmeyi hiç bırakmayan ve 100 binin üzerinde negatifi miras bırakan Maier, bu fotoğrafların çoğunu Chicago ve New York’da çekmiş. Sonradan birçok yere dağılsa da, negatifleri sayesinde şu an internette ve birçok kaynakta sanatçının fotoğraflarına erişebiliyoruz. Tabi ki bu fotoğrafları kendisi basmamış, ama fotoğraflarının nasıl basılacağına dair birçok bilginin yer aldığı notları bulunmuş kişisel eşyaları arasında.

Maier’in fotoğraflarında aslında kendisinin çektiği fotoğraflarla empati kurabildiğini görüyoruz. Özellikle geçim sıkıntısı çekenlerle olan duygusal yakınlığının yansımaları çoğu fotoğrafında kendini ele veriyor. Hayatla mücadelesi süren, gizemli ama güçlü, duygusal yoğunluğu fazla, oldukça sofistike ama kendine özgü portreler, fotoğraflar bunlar…

TİYATRO

• Etnomüzikolojinin öncülerinden biri olarak tanınan ve dünya kültüründe derin izler bırakan Gomidas’ın hayat yolculuğunu konu alan Gomidas tiyatro oyunu, 27 Ocak tarihinde Maximum Uniq Hall’da izleyiciyle buluşuyor.

• Shakespeare’in ünlü eseri 0thello, 2 ve 3 Şubat tarihlerinde Moda Sahnesi’nde.

• Vincent van Gogh’un resme başlamasından intiharına kadar geçen sürede yaşadığı sanatsal deneyimlerin yanı sıra , kardeşi Theo ile mektuplaşmalarına da değinen Van Gogh tiyatro oyunu, 25 Ocak’da Kozyatağı Kültür Merkezi’ne, 7 Şubat’da ise Fişekhane Ana Sahne’de izleyicilerle buluşacak.

• Broadway’de 1200 kez sahnelenen Tony ödüllü başyapıt Küheylan 3 ve 24 Şubat tarihlerinde Maximum Uniq Hall’da sahnede.

• Trajik ve eğlence dolu bir yolculuktan geçecek olan iki kadının hikayesini anlatan Balkondan Geçen Vapur, 26 Ocak, 7, 24 Şubat ve 6 Mart tarihlerinde Şişli Tiyatrosu’nda sahnede olacak.

• Demet Akbağ ve Salih Bademci’nin başrollerinde olduğu Aydınlıkevler, 5 Mart tarihinde AKM, Türk Telekom Opera Salonu’nda sahneleniyor.

SERGİ

• Ömer Koç Koleksiyonu’nda yer alan, adeta şehrin bir görsel kaydı niteliğinde olan ve İstanbul manzaralarını gösteren tablolar, gravürler, albümler, panoramik fotoğrafları bünyesinde barındıran Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar Sergisi, 26 Mayıs tarihine kadar Meşher’de sanatseverlerle buluşacak.

• Multidisipliner İngiliz sanatçı Abi Ola’nın sergisi farklı dönemleri ve çeşitli kültürleri harmanlayarak evrensel bir dil oluşturan sanatçının aile fotoğraflarından, kabile sanatından, Afrika ve İngiliz dokularından, William Morris tasarımlarından, ve emojilerden esinleniyor. Sergi, Zarastro.art’da 31 Mart’a kadar görülebilir.

• İsrailli sanatçı Shahar Sivan’ın, What Lies Within sergisinde, sanatının merkezine “Bedenimizi aşacakmışçasına yoğun hissettiğimiz duygularımızla nasıl başa çıkabiliriz” sorusunu yerleştiriyor. Zarastro.art’da 31 Mart’a dek görülecek sergi, aslında insanın karanlık yanlarına yoğunlaşıyor. Sivan, testereyle kestiği ahşap blokları oyup, kesikler atarak oluşturduğu eserine mürekkep damlalarıyla çeşitli dokunuşlar yapıyor.
• Fotoğraf aracılığıyla iki farklı perspektifi aynı anda sunan Mert Acar’ın Kaybolan Mesafe sergisi, Vision Art Platform’da 10 Şubat’a dek görülebilir.
• Nermin Er’in Sıradaki Şarkı adlı sergisi, aynı zamanda sanatçının 20. sanat yılına da denk geliyor. Er’in zaman içinde değişen görsel dilini detaycı bir üslupla özellikle kâğıdı ve mürekkebi kullanarak gerçekleştirdiği eserlerinde kentle ve doğayla olan ilişkilerine yer veriyor. Sergi, Meteor Balat Kültürevi’nde 11 Nisan’a dek görülebilir.

• Usta sanatçı Serpil Yeter’in daha önce sergilenmemiş eserlerinden oluşan fotoğraf sergisi Başka Gör, sanatçının İstanbul semt pazarlarında yaptığı gözlemlere dayanıyor. Sanatçı, sergi alanını semt pazarının tezgahları gibi kullanıyor. Bir enstalasyon gibi düzenlemiş gündelik mekanları izleyicinin deneyimine sunan sergi, 23 Şubat’a kadar Anna Laudel İstanbul’da ziyaret edilebilecek.

• Nesnelerin döngü ve hareketlerine yoğunlaşan Kaçınılmaz Koreografi sergisinde Sena Başöz; beden, nesne ve zaman ilişkisini, nesnenin hareketi ve algı perspektifinin geçiciliği çerçevesinde ele alıyor. Sergi, 24 Şubat’a kadar Zilberman Gallery Beyoğlu’nda görülebilir.

PODCAST

• Hayatın birçok alanından, kendinize dair bir şeyler keşfedip bulabileceğiniz, sanatı ve psikolojiyi de içine dahil eden Genel Sesler podcasti, takip etmekten pişman olmayacağınız bir kanal olarak bültenin önerileri arasında yer alıyor.

• Bir başka öneri ise Ortamlarda Satılacak Bilgi. Bu podcast kanalı; kültür, sanat, edebiyatın yanı sıra, psikoloji ve kişisel gelişim alanında da paylaşımlar yapan ve hayata daha hazır olmayı hedefleyen içerikler aktaran keyifli bir kanal olarak karşımıza çıkıyor.

Hazırlayan: Nazperi YILMAZ